20 Mart 2015 Cuma

YAŞARIM BEN YAŞADIKÇA!

“(...) bir merhabasını istediğim fakat o merhabayı benden esirgeyen (...) bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir. Umarım buna alınırlar.”
‘Sİz Yanmayın’ şarkısından bahsederken Ahmet Kaya

Yemyeşil bir yol gibi dururken hayat önümde
İçimdeki karanlık hem gözümde hem gönlümde.
Of Ulan Of - Hariçten Gazelciler

 Topraktan koparılan çiçeğin kavanozun içinde azıcık suya konmasından başka bir şey olmayan hayat dediğimiz olgu zaman zaman can sıkıcı noktalara gelebiliyor. Gelebiliyor diyince sanki bunu yapması zormuş gibi oldu. Aslında siz de çok iyi biliyorsunuz ki keyfinizin kaçması an meselesidir. Kolaydır. Küçük şeylerle mutlu oluyorsanız küçük şeyler canınızı yakar, tam tersi de gayet tabi geçerlidir.
  Herkesin yaşadıklarına, düşündüklerine, inandıklarına bağlı olarak kendini tanımlama şekli vardır, tanımlarken kullandığı kelimeler ve kalıplar da. Ben ki kendimi hiç bu tanımların içine sokmadım, özellikle kaçındım bundan. Elbette inandığım ve savunduğum şeyler var. Mesela Stefan Zweig’ın düşüncelerine, hümanistliğine, edebi kişiliğine ve yazım şekline çok inanır ve güvenirim. Ancak onun da karşı çıktığı gibi amok koşucusu olup körü körüne savunmam kendisini. Mesela oy verdiğim partiyle anılmak istemem, hiçbir partiyi savunmam. Hepsinin kendimce yanlışlarını görürsem eleştiririm. Özgürlüğüme ve belki de tam ifadeyle rahatıma düşkünümdür. Beni kısıtlayan şeyleri gördüğüm zaman oradan hemen uzaklaşırım; oyunlar gibi. Çok fazla bilgisayar oyunu oynayan, bilen bir insan olmadığım gibi sevdiğim ve küçüklüğümden beri çok oynadığım bir kaç oyun vardır. Eğer o oyunların beni hapsettiğini hissedersem anında silerim, daha bir kaç hafta önce yaptığım gibi.. Bu örnekler hayatımın her yerinde vardır. İster insanlar, ister sosyal ağ, ister dizilerim… Mantık… Sınırı geçmeden önce beni engelleyen, kurtaran şey mantığımdır. Aşk mı mantık mı bilemem ama yaşadığım hayatta mantığa daha çok yerim var.
  Beni anlayıp tanıdığınızı düşünmeye başlayabilirim sanırım ve benim yazdıklarımı düzenli takip ediyorsanız zaten biraz tanıyorsunuzdur. Şimdi bu anlattıklarımda eksik ve insana özgü bir durum var: Bağlılık. Anladığınız üzere bu hayatta paraya, telefona, bilgisayara, gezmeye tozmaya, mala mülke bağımlı olduğum yok. Benim bağlı olup inandığım bir kaç şey var: Dostluk, muhabbet, aşk, iyilik, aile.. Çok klişe demeyin. Ben iyiyim, ben şöyle güzelim falan diyip de kendini beğenmiş gibi görünmek istemem. Çünkü en son birine kendimi anlattığımda ‘kendini beğenmiş’ damgası yemiştim. Son cümlemin konumuzla alakası yoktu, neyse.
   Bu adam bu kadar ne anlatıyor demeyin nolursunuz. Yanımda bunları anlayan biri olsaydı ona anlatacaktım. Ona dolan içimi anlatacaktım. Fakat sanırım ne yaşadığım yerde ne de yaşamadığım yerde bunları anlayacak birisi yok. Herkes birbiriyle çok yakın, herkes herkesin canısı cicisi, kardeşi, aşkı… Ben neden kimseye böyle düşünemiyorum artık? Neden bana ‘yakın’ olanlar beni anlamaktan uzak ve sözde yanımda? Neden bana ‘uzak’ olanların beni anlayıp bana verdiği değer daha fazla? Allah kahretsin ki isim veremiyorum, Allah kahretsin ki düşünmediğim bir şeyi söyleyemeyen ben, bu insanlara karşı kötü bir şey diyemeyip anlamalarını bekliyorum ben demeden. Ama şundan emin olun; sözüm meclisten içeridir.
  Dostuna verdiği değerin karşılığını görmeyen, oturup da şöyle güzelce muhabbet edemeyen, kimsenin aşkı olmayan, iyilik adına yaşadığı ülkede tepeden tırnağa bir şey göremeyen ve ailesinden uzakta olan ben. İşte ben bu yaşadığım içten içe karanlıkta beynime hapsolmuş durumdayım. Rahatına ve özgürlüğüne düşkün olan ben, kendimi karanlıktan çıkartıp da aydınlığa koyamıyorum. Rahatlayamıyorum, beynimde hapis hayatı yaşıyorum!  “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan herkese öyle davran.” yalanına aptalca inandım yıllardır. Kim söylemişse bunun ancak toplu tuvaletlerde (bir ihtimal)  geçerli olacağını bilemeyecek kadar körmüş aslında, bir o kadar da beni körleştirmiş.
   Yaşarım ben. Öyle ya da böyle yaşarım ben. Güvendiğim her şey, inandığım veya tutunduğum her şey, herkes ( adı her neyse artık) yitip gitse de yaşarım ben. Dua ederim, alır elime kalem öykü yazarım, olmazsa açar müziğimi dinlerim, yeri gelir kitap okurum. Ne pes ederim ne de umudumu yitiririm. Yaşarım ben yaşadıkça!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)