3 Kasım 2014 Pazartesi

KAÇINDIKÇA "O" OLMAK

                
BÖLÜM - 1


                İnsan kafasının kapalı bir kutu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir an bile tahminlerimden emin olamadım. Sadece bir insanı uzaktan izledim, tam 80 yıl boyunca. Yaptığı hareketleri, verdiği kararları hayatım boyunca sorguladım, ama saf bir doğruluğa varamadım. Belki bu durum Muzaffer Beyin direkt olarak kendisi ile alakalıdır. Muzaffer hayatımda gördüğüm en değişik karakter, dünyada eşi benzeri yok bence. Düşüncelerini bir o biliyor, bir de tanrı. Neden böyle düşündüğümü baştan anlatayım, böylece benimle ne ilgisi var onu da öğrenmiş olursunuz.
                Ben buraya yaklaşık 80 yıl önce yerleşmiş bir kuzgunum. Bizi kargalara benzetirler ama doğrusu ben bir kuzgunum, diğerlerini bilemem. Buraya yerleşme sebebim de bizi kovdular. Neymiş çok kötü ses çıkarıyormuşuz? Sanki ben seçtim bu sesi. Konuşmayalım mı? Kovulduktan sonra yerimizi değiştirdik ve ben bu eski, ahşap verandalı eve geldim. Tabi o zamanlar eski değildi ve şimdiki gibi sokakta tek de değildi. Bahçesinde güzel bir ağaç vardı bu yüzden tercih ettim. Evde yaşayan bir adam, bir de karnı burnunda kadın vardı. Kadın sessiz sakindi, kimseye de zararı yoktu. İnanmayacaksınız ama bize bile... Bizi beslerdi, su verirdi.  Adam kadına nazaran biraz daha sert görünümlü biriydi. Sokakta ondan korkmayan yoktu herhalde. Dışarıda biri onu görürse asker gibi her zaman selam verirdi. Adam o kadar sertti ki, bir ara duygusuz olduğunu düşündüm. Karısı yavrusunu dünyaya getirmiş, mutluluk göz yaşı döküyor. Adamın kılı bile kıpırdamıyordu. Bu davranışları bir an bile değişmedi. Oğlu Muzaffer'e de aynı şekilde davrandı. Çocuk dediğin yaramazlık yapar, bu çocuk yaramazlık yapmaya korkuyordu. En ufak bir hatasında da dayağı yiyordu. Hata, bazen sadece adama göre hata olabiliyordu. Örneğin çocuk okumak istedi, adam manav dükkanına eleman lazım diye göndermedi çocuğu. Bir kaç sınıf okudu sonra bıraktı. Edebiyat öğretmeni olmak isteyen biri için çok erken eğitimden koptu zavallı çocuk. Fakat bırakmadı o okumayı yazmayı. Kendini her açıdan geliştirmeye devam etti ve bunları günlüğüne işledi. Yazdığı bir cümleyi hiç unutmam " Babamdan korkarım ve ona saygı duyarım, annemi ise severim.". Annesini sevmesinin nedenlerinden biri de arada sırada eve öğretmen arkadaşını çağırmasıydı. E tabi Muzaffer için 10-15 dakikada ne öğrenebilirse kar. Bir kaç yıl Muzaffer gizli çalışmalarına devam etti. Sabahları dükkanda, akşamları kitap başında. Muzaffer 10-11 yaşlarındayken kız kardeşi, Hatice doğdu. İnanır mısınız, adamda yine bir değişiklik yok. Bildiğimiz gibi yani. Muzaffer çok değişmişti, damarlarında deli kan akmaya başlamış ve artık baskıdan kurtulmak için fırsat kolluyordu. Ama babası çalışmalarını sekteye uğrattı. Manav işi için kalfa gibi bir şey tutmuş sadece acil bir durum olursa dükkana gidecekmiş. Babasının evde çok vakit geçirmesi evdeki herkesi çok etkiledi. Muzaffer adam akıllı ders çalışamıyor, eve öğretmen kadın da gelmiyor, arkadaş desen yok zaten. Hatice de sürekli eve geç kalma korkusu yaşıyordu. Okuldan sonra koşa koşa gelirdi. 10 yaşına kadar böyleydi.  Ama Muzaffer'in annesi herkesten çok yoruldu. Bir yaz günü arka bahçede çamaşır asarken yere yığıldı kadıncağız. Hastaneye gitti ama gelemedi oradan. Muzaffer yirmili yaşların başında bir delikanlı olmuş, eğitimini devam ettirmeye çalışıyor ama yeterli değil. Üstelik babasına kızgındı. Annesinin ölümünün nedeni ona göre babasıydı. Bu yüzden evde yabancı gibi yaşarlardı.

Bir gün adam evden çıktı gitti ve gelmedi. Muzaffer ve Hatice aradılar taradılar ama adam yok. Hatta dükkanı da satmış öyle gitmiş. Şimdi bu koca evde iki kardeş işşiz ve parasız, yalnızlardı. İkisine de komşuları ellerinden geldiğince yardım etti. Muzaffer bir şekilde kendine iş buldu. Edebiyat öğretmeni olamadı belki ama zamanın çok satan dergilerinden birine kabul edilmişti. Şiirler yazıyordu. Heves ve yaşanmışlık olunca ortaya güzel eserler çıkıyordu. Ben de ağaçta tünerken dinliyordum tabi. Muzaffer ve kardeşi genelde arka bahçede birlikte otururlardı. Muzaffer Hatice'nin üzerine çok düşerdi, o öğretmen olsun diye. Hatice'nin liseye gitmeye başladığı zamanlarda Muzaffer dergide bir kadınla tanıştı. Hayatında ilk kez aşık olmuştu ve neredeyse aşkından hasta olacaktı. Hayata isyan temelli şiirleri gitmiş yerine çiçekler böcekler kumrular gelmişti. Ama bir sorun vardı: muzaffer yıllar yılı içine kapanık birisiydi, konuşamazdı. Hele ki sevdiği kız karşısındayken asla...

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)