15 Şubat 2015 Pazar

ZIMPARA

  Çevrem ve ben... kendimi hiç bir yere ait bulamıyorum. İçtiğim su bana göre değil. Pişirdiğim patlıcan musakka daha çok zeytinyağlı dolma gibi burda bana. Yenilenmenin değişerek olduğuna inanmıyorum ben. Bence yenilenme yapışan pasları zımparalamakla olur. Bebek annesinin memesini zımparaladıkça süte ulaşır. Uzun zaman önce okuduğumuz kitaba tekrar bakacağımızda, bilgilerimizi tazeleyeceğimizde önce üfleriz. Ya da yeni bi dans öğreneceğimizde önce kabasını kaparız sonra kendimizi aynada dikkatlce izledikçe, zımparalarız vücudumuzu. Kesilen bir ağacı kereste yapmışken zımparayla saza dönüştürürüz. İşte ben de böyle yapmalıyım. Asıl olan gitmek olmamalı kalabilip yaşadığım şehri yenilemeliyim.

  Benim başlangıcım yaşlılar olacak. Yeniliklerin en zor hayata geçtiği jenerasyondan başlayacağım zımparamı sürtmeye. Çünkü çevremde büyükleri örnek alan kardeşlerim çok. Ağacın kökünden başlarsam meyvelerim daha çabuk ve daha güzel olgunlaşır ve ortaya çıkabilecek kısır döngüden de kurtulmuş olurum. Sadece insanlara sürterek içlerinde kalmış benlikleri çıkarmak istemiyorum. Nesnelere ve diğer canlılara da dokundurucam ben zımparamı. Bu bi şehirse sadece insanların değil ki bitkilerin hayvanların hatta arabaların bu şehir. En çok da betonların.

  Herşeye karışıcam bazılarında derin ve uzun süre çalışıcam bazılarında da daha yüzeysel ama o zımpara herşeye değicek. Beni burdan uzaklaştıran ya da bana karışmayan ne olursa olsun o demir süzgeçten geçecek, ben hariç.

  Neden yalnızca kendimi zımparalamıyorum ki ben? Düşünmedim mi sandınız bunu. Tabi ki düşündüm! Cevabı çok basit: Kendimi seviyorum, bencilim. 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)