5 Haziran 2014 Perşembe

DİLENCİNİN NUTUĞU

Garın ortasındaki bankı gözüne kestirdi. Hızını arttırırdı kimse oturmadan oturabilmek için. Yürürken de çevresine bakıyordu. Öyle büyük bir gar değildi burası. Bu ilçe için işgörürdü sadece. İstasyon daima hareketli olmasına rağmen yakından bakıldığında toplasan yirmi kişinin beklemekten sıkıldığı için bir o yana bir bu yana gitmesinden başka bir şey olmadığı görülebilirdi. Hep bir uğultu vardı bu garda; karşı taraftaki ağaçlıklarda yaşayan kuşların sesini bastırırdı.
 Saatine bakarken hedeflediği banka oturmayı başardı. Yanındaki, yıllardır kullanılmaktan kirlenmiş, büyük çantayı önemsemeden yere koydu. Saatine tekrar baktı; kaç dakika kaldığını hatırlayamadı. Şaşırdı kendisine. Yerdeki çantayı bacaklarının arasına koydu. İki dirseğini iki bacağının üstüne yerleştirip elleriyle yüzünü ovaladı.
  “Gideceğin yere haber ver evlat. Bineceğin tren uzun bir süre hareket edemeyecek.”
  Ellerini yüzünden kaldırmadan sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Kulaklarına bakılırsa sağ tarafından geliyordu. Merakına yenik düştü ve o tarafa baktı. Dilenciyle göz göze geldi.
  “Efendim, anlayamadım?”
 Bal gibi anlamıştı oysa. Ama bir dilenci nasıl olur da böyle bir iddiada bulunabilir veya saatleri, gidecekleri yerleri, yolları belli olan bir düzenin karşısında durabilirdi? Zaman çok nasıl olsa. Merakını gidermesinde hiçbir sakınca yok.
  Dilenci, gözünü çekti ve tam karşısına kilitledi. Yolcu da onun baktığı yere baktı. Genç bir kız ayakta öylece duruyor. Simsiyah saçları ve siyah bir elbisesi var.
 “Bir haftadır sabahtan akşama kadar burada. Önce sen gibi bankta oturuyordu. Sonra garın ortasına doğru ilerledi. Orada beklemeye başladı. İki gün önce raylardan üç adım gerideydi. Bugün nerede olduğunu görüyorsun.”
 “ Bir adım geride.” Yolcu dilencinin etkisine girmişti. Onun dediklerini kaçırmaktan korkarak dinliyor ve bir sonraki cümlesini heyecan içinde bekliyordu.
 “ Kendini hazırlıyor. Ölüme kendini hazırlıyor. Ölüm… Ağızdan ne kadar çabuk çıkıyor değil mi evlat? Bak halime. Ölümden kaçmak için sefil bir halde dilencilik yapıyorum; ki daha iki sene öncesine kadar… İki sene. Her şey ağızdan ne kadar çabuk çıkıyor değil mi evlat?”
 Dilencinin her evlat diyişi sanki yeri titretiyor, başının döndürüyor, ağırlaşmasına neden oluyordu. Trenin gelmesine iki dakikadan az var dedi saati. Kalp atışları hızlandı. Ayağa kalktı.
 “ Onu kurtarmalıyız. Ölümüne göz yumamayız.”
 “ Otur yerine!” Bağırdı dilenci ama bu bağırış yakınlarındaki yaşlı bir çiftin haricindeki kimsenin dikkatini çekmedi. Yolcu oturdu yerine, dilencinin bütün söylediklerini harfiyen ve en yüksek hızda gerçekleştiriyordu; bunu da gerçekleştirdi.
 “ Ölecek ama. ”
 Tren göründü. Hızını yavaşlatarak gara geliyordu. Yolcu sanki bir film sahnesini ağır çekimde izliyor gibiydi. Bütün gördüğü şeyler yavaşlamıştı. Yerinden kımıldayamıyordu. Çünkü dilencinin sözleri buna izin vermiyordu.
  Tren gara girerken iyice yavaşladı, kızın önünden geçti ve gara tam sığacak şekilde durdu. Yolcu büyük bir şaşkınlıkla dilenciye baktı. Kızın trenin önüne atlayacağını düşünmüştü. Atlamamıştı ama. Dilencinin etkisinden kandırılmış olmanın verdiği hisle kurtulur gibi olmuştu. Dilenciye tam kızın ölmediğini söyleyip ona bağıracakken bakışlarının etkisine tekrar girdi ve dilencinin yaptığı gibi kıza çevirdi gözlerini. Kızın durduğu yerin tam önündeki kapı açıldı. Kız iki adım geri gitti. İnenlerin oluşturduğu kalabalık yolcunun dikkatini dağıttı. Kızı birkaç saniyeliğine gözden kaybetti.
  İnenler; gelenleri karşılayan sevgililer, anneler, akrabalar, arkadaşlar ve trene binecekler görevlerini yapınca ortalık tekrar sakinleşti. Kız aynı yerdeydi diye düşünmeye kalmadan kanlar içinde yere yığıldı. Yolcu şok içindeydi. Kim yapmıştı bunu, kim bıçaklamıştı? Yerinden hala kımıldayamıyordu. Dilenciye baktı.
  - Tesadüf olmalı..? Ha..? Nereden bilebilirdin ki yoksa?

  - Hayatı anlamak, hayata anlam vermekle aynı şey değil. Hayat tesadüf değil; dediklerim tesadüf değil, gördüklerin tesadüf değil. Sadece etki altına giriyorsun, koşullanıyorsun; bilemediğin, anlayamayacağın şeyleri düşünmeden kendine pay çıkartıyorsun ve gelip tesadüf diyorsun. Hayır! Hayatta tesadüflere yer yok. Sadece kaderin var. Kader, tesadüf dediklerinin tek ve gerçek annesi..

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)