18 Eylül 2014 Perşembe

KENDİNE İTİBARSIZ

  İkili koltuğa oturdu. İskambil kağıtları, kalan birkaç salkım üzüm, ucundan ısırılıp bırakılmış bir dilim karpuz, nereden geldiğini hatırlamadığı makasın arasından kumandayı bulup çıkardı. Kumandanın üstündeki yağ lekesini eliyle sildi, yirmi yediye bastı. Sonuna yetişebildi. Biraz izledi. Sesi açmayı denedi. Yağı silmek için geç kaldığı aşikar, sesi kısık izlemeye devam etti. İzlediğinin dört dakika kadar önce bittiğini fark etmedi.
  Kapattı. İskambilleri orada bıraktı. Üzümü dolaba koydu, karpuzu çöpe attı. Işıkları söndürmeyi ihmal etmedi.
  Yatağına girdi. Soğuk. Küçüklüğünü hatırladı. Ayaklarını yavaş yavaş, karıncadan bile yavaş, yorganın derinliğine ilerlettiğini hatırladı. Yavaş yavaş. Soğuk, daha az, ılık; soğuk, daha az, ılık…  Ayakları en son düz olunca, herkesten özgürdü. Artık her yer sıcak, her yer onundu. Soğuk yorgan imparatorluğuna karşı şanlı zafer! Zaferin ödülü derin uyku.
  Ayakları yorganın dışında sırt üstü yattı. Tavanda yıldızların olduğunu hayal etti. Yıldız imparatorluğuna karşı zafer kazanamıyordu. Yemin gibi bağlı kaldığı bir söz vardı bu zaferi engelleyen: Eğer karanlıkta kaybolursan yolunu bulmak için sakın yıldızlara bakma. Bir ağaca yaslan, uyu ve sabahın olmasını bekle.
Hayalini sildi. Tavan sadece tavan oldu. Soluna döndü, pencereden dışarı baktı. Yıldızları gördü. Gözünü kapattı, uyuyamadı.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)