10 Temmuz 2014 Perşembe

BİLDİRİ

  Bu senin hayatındı oğlum Hikmet. Böyle bir oyun üzmedi mi seni? “
  Keşfediyorsun.
  Herkesin yatmış, uyumuş olduğu gerçeğini biliyorsun. Bunun yanında odanda kimsenin olmadığını hatırlıyorsun. İnsan sesinin eksikliğini bölen unsurlardan biri olan araba sesleri seni avutmuyor. Odandaki koltuğa oturup pusuda bekleyen şeytanın sakinlik ile seni izlediğini hissediyorsun. Üstündeki örtüyü boğazına kadar istemsizce çekiyorsun. Gecenin sırlı ses ve ışıkları gözünü kapatmana engel oluyor.
 Değiştiğini hissediyorsun. Bu değişimin ilk ayağının uyuyamamak olduğunu, senin değişmeni sağlayacak olan ve içini kemiren 'şey'le baş başa kalman gerektiğini belki önceleri çok yüzeysel düşünmüştün. Ancak şu anda bunu kavrıyorsun. Acaba bundan sonrasında ne olacak, doğru mu yapıyorum, yanlışımın boyutu ne kadar, ne zamandır, neden..? Bunlara cevap vermen gerekiyor. Cevap veremedikçe ayrıntılara gömülüyorsun, iş çirkinleşiyor. Odanda seni izleyen şeytan kendini ayrıntılarda tekrar hissettiriyor. Şeytan ayrıntılarda gizliyse ne kadar güvenilirdir ayrıntılar? Bunların bir cevabı olmalı demek senin içini kesinlikle ferahlatmıyor. Hemen şu anda bu sorulara bir cevap vermen gerekiyor.
  Soyut kanıtlar diye bir şey olmadığını yeni yeni idrak ediyorsun. İğne deliğinden geçecek somutluktaki gerçeklikleri tozlu raflardan alıp soyut kanıtlar çerçevesinde geçirmiş olduğun son günlerini ve haftalarını düşünüp bu iki kanıtın yerlerini değiştiriyorsun. Artık soyut kanıtlar tozlu raflarda ve uzakta. Somut kanıtları ise hayatının merkezine alıyorsun. Kendi kendini yanıltmıştın ve şimdi artık doğru olanı yapıyorsun. İçinde kalan umudu ise gelecek zaman için içinin uzak köşesine bırakıyorsun.
  Kafanı bunlarla daha fazla yormuyorsun. Uyuma eylemini aklına getirip yarın sabahı düşlüyorsun. Bambaşka biri olarak uyandığını düşünüyorsun. Mesela Diyojen’in güneşini kapatsan, mesela Çin Seddi’nin duvarlarında senin emeğin olsa, Kızılderili şefi olsan,  kervansaraylardan birinde Ömer Hayyam’a rast gelsen, Floransa’da Da Vinci ile tanışsan, 2. Dünya Savaşında Hitler’İn yanında bulsan kendini, Afrika’da çıplak ayaklı çocuklarla beraber koştursan ve hatta onlarca kardeşin olsa, olsa, olsa, olsa… Daha sağlıklı, daha kötü, daha zengin, daha aşık, daha inançlı, daha önemsiz biri olsan.. Ne olurdu?  Bütün hayatın boyunca en çok bu soruyu merak ediyorsun: Şu an yaşadığımız şey olmasa, zaman makinesiyle bir kaç saniye geriye gitsek ve bambaşka bir şey olsa? Ne olurdu? Yine cevap veremiyorsun ve koltuktaki şeytan sana gülüyor. Haline bakıp bakıp gülüyor.
   Uykun kaçıyor. Ter basıyor ve üstündeki yorganı gecenin sinsiliğine, dolabın kapağından ara ara gelen sese, iyice nadirleşen araba seslerine ve en önemlisi şeytana karşı gelip örtüyü üstünden atıyorsun. Korkmadığını görüp şaşırıyorsun.
  Yanıbaşında duran sudan biraz içiyorsun. Ferahladın. Artık oda daha sakin. Şeytan gitmiş. Güzel haber bu. Uyumak için heves geliyor.
  Gecenin son sorusu ilkiyle aynı oluyor. Gece senin vereceğin cevabı beklemiyor, günün ayması seni boşlukta hissettiriyor.
Horoz ötmeden susuyor, şiir okunmadan siliniyor, künye bileğe takılmadan kopuyor ve bu hikaye masal olamadan bitiyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)