8 Temmuz 2014 Salı

GERÇEĞİN BÜYÜSÜ

     İnsan gördüğüne inanır, bu genel bir kural galiba. Kişi bir insanın daracık zamanlarda söylediği bir cümlesine göre kendi fikirlerinin hepsini çöpe atabiliyor. Ya da insan ikinci benliğinin söylediği yalanlara inanıp umutsuzluğa kapılıyor. Böyle kişilerin kendine saygısı yok bence,  Olayı aydınlatmak adına her şey ellerindeyken yalanlar dünyasında kuyruklarını kıstırıp yaşıyorlar. "O öyle dedi.", "Bence bu böyle." palavralarındansa gerçekliği tercih ederim. "Sebebi bu." diyebilmeliyim ben. Ve bunu hayatınızın her anında siz de kullanmalısınız, en küçük detaylarda bile. Biliyorsunuz ki güzellik ayrıntıda gizlidir ve bilinmezlik insanı boğar. Bir insanın görünüşü de bilinmezliktir aslında. Kim bilebilir içinde hangi fırtınalar kopuyor? Kim bilebilir ki hislerini? Bu yüzden artık insanlara bakıp bence ile başlayan cümleler kurmuyorum. Zor olsa da, ihtimali düşük olsa da, sonu kötü de olsa, gerçeklik hep iyi kapılar açar insana. Bu nasihatı niye mi veriyorum?
     Çünkü ben bu küçük restoranın sahibiyim. Aynı zamanda aşçısı, garsonu ve temizlikçisiyim de. Tabii ki de bana yardım eden insanlar var. Bunlardan bir tanesiydi "O" da. Kızım yoktu ama kızım gibi severdim. Benim sadece çalışanım değil, arkadaşım, dostum, sırdaşım ve belki de ailemdi. Gece burayı kapattıktan sonra içerdik birlikte. Önümüze sererdik bütün dertleri, seçip seçip yakardık. Şimdi ise etrafa çekip düzen verip hemen gidiyorum, yok çünkü gitti. O artık bir yıldız. Benim sayemde olduğunu söylüyordu ama ben buna pek inanmıyorum. Gittiğine hem üzülüyorum hem de seviniyorum aslında. Bir şekilde onu cesaretlendirip pamuk gibi sesini keşfettik birlikte. Bir ömür boyu birlikte olacağı delikanlıyı da buldu. E zaten başarılı bir sanatçı oldu. Lafı gelmişken sesini ilk ne zaman duyduğumu, nasıl şarkı söylemeye başladığını anlatmak isterim. Bizim mekanımız biraz küçük ama sıcacık havası vardır. Çünkü müşterilerimiz yıllardır aynıdır. kimisi yalnız gelir kimisi arkadaşlarıyla, kimisi çay-muhabbet ikilisini seçerken, kimisi işten sonra bir çorba tercih ederdi. Genellikle herkes birbirini daha önce en az bir kere görmüştür. Yine en değerli müşterileri ağırladığımız bir günün sonunda, mutfakta bulaşıkları toparlıyordu. Ben ise masaları siliyordum. Bir ara kulağıma bir mırıltı geldi ve inanamadım. İlk başta nereden geldiğini anlayamadım. Bizim kızdan geldiğini hiç düşünmemiştim, çünkü biraz utangaçtır ve fazla konuşmaz. O gece onun sesini daha fazla duymak için ısrar ettim ve içerken onun şarkılarını dinledim. Büyülenmiş gibiydim. Sabahın ilk saatlerine kadar en güzel aşk şarkılarını söyledi, ben de dinledim. Belki de sandıktan eskimiş anıları ortaya çıkardığı için, içim bir hoş oldu. Dayanamadım sordum "Nedir bu şarkıları sana söyleten?". Döktü bütün taşlarını, durmadan anlattı bana o delikanlıyı. Bizim restorana kısa bir süre önce gelmeye başlamış ve hep de aynı masaya oturuyormuş. Ben de tabi açılması için onu cesaretlendirdim ve ona bir mikrofon aldım. Aşkını en iyi yaptığı işle anlatsın diye. Her akşam söyledi şarkılarını. Adama şarkılar bile yazdı ama adamın dikkatini bile çekmedi. Bence dikkatini çekmesi için güzelliği yeterliydi ama nedense adam bakmıyordu ona bir türlü. Bir gün akşam restoranımıza birisi geldi. Kılık kıyafetinden düzgün ve varlıklı bir insan olduğu anlaşılıyordu. Oturdu bir masaya, o şarkı söylemeye başlamadan önce. O adamın ilgisini çekmiş olacak ki bizimkiyle konuşmak istedi ve işten üçümüz konuştuk. Meğer adam müzik yapımcısıymış ve bizim kızın sesini çok beğenmiş. Gerçek hikayelerden yola çıkılarak yapılan şarkıları bir albümde toparlamak istiyordu. Bizimki ilk başta kabul etmedi. Neymiş efendim, ben de yalnız, o da yalnız, birbirimizin ailesi olmuşuz. Aslında ben de gitmesini istemedim, ama kimsesi yok benden başka, ben de biraz yaşlıyım, kendine hayat kursun istedim. Sanat dünyasında parlasın istedim. Ve şimdi gerçekten de başarılı bir şarkıcı, tanınan bir isim. O gittikten sonra, bahsettiği delikanlı gelmeye devam etti. Bir gün öğle vakti dayanamadım, onu restoranda tek görünce gittim yanına. Anlattım durumu en ince ayrıntısına kadar. Ben her şeyi tek nefeste anlatmışken, adam sadece "Biliyorum. Her şeyi fark ettim." dedi. Şaşkınlığımı bastırmak için sustum. Bu sefer adam anlatmaya başladı gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp:
    - Ben, bana şarkılar söylediğini de, sürekli bana baktığını da fark ettim. Beni gördü ve beğendi belki, ama ben kendimi bile görmedim ki, onun güzelliğini göreyim. En azından söyleseydin o öyle birisi değil, yanında olurdu diyeceksin bunu da biliyorum. Benim buradaki son günlerim maalesef. Ben bir ses uzmanıyım. Gözler görmeyince de kulaklar iyi oluyor tabi. Burada çalıştığım şirketten ayrılıp yurt dışında çalışmaya gideceğim, aynı zamanda orada tedavi olmayı deneyeceğim. Deneyeceğim çünkü gözlerim gibi kalbimde de doğuştan problemim var. Hayat acımasız, düşene defalarca vuruyor. Bu nedenle uzak durmak istedim ondan. Aranızdaki bağı da hissettim ve kopmasını istemedim de denebilir. Tedavi olumlu sonuçlanırsa geri dönecektim, sadece onun güzelliğini görebilmek için, şarkılarını gözümün içine bakarak söylesin diye. Onu, görmekten daha çok arzuladım, ama böylesinin daha doğru olacağını düşündüm. Ona yapabildiğim tek iyilikse albüm yaptırmak oldu. Çalıştığım şirket kırmadı beni. Şimdi ise bir yıldız. Ben ise sonu belli olmayan bir ses uzmanı. Onu görürsen sadece selamımı söyle olur mu ağabey?

     Hikaye beni o kadar şaşırttı ki, tek kelime dahi edemedim. Adam gitti sonra. Ben bir kaç gün etkisinden kurtulamadım. Oysa konuşmadan önce adama kızıyordum bizim kıza bir kere olsun pas vermedi diye. Günlerce düşündüm,  olanları ona anlatmalı mıyım diye. Ona ulaşmak çok kolay da değil. Sürekli albüm için şarkı yapıyor. Tesadüf ya, iki üç gün sonra restorana geldi. Bilmeyenler için büyük bir olaydı tabii. Beni çok mutlu etti. Uzun uzun konuştuk yine.  Bir sıkıntım olduğunu ve dinlemek istediğini söyledi, yok mok desem de inanmadı ve anlattım hepsini. Baba-kız gibi ağladık saatlerce. Pişmandı konuşmadığı için, pişmandı kendisini sevmediğini veya beğenmediğini düşündüğü için. Hele yaptığı iyilik onda da şok etkisi yaratmıştı. Ertesi sabah nerede olduğunu öğrenip yanına gideceğini, sonu ne olursa olsun onunla olmak istediğini söyledi. Yaptı da. Tedavi işe yaramamış olsa da sevdiler birbirlerini. Engelleri yok saydılar. Gözünün içine bakarak şarkılarını söyleyemedi belki, ama kendi evlerindeki kanepede sadece onun kulağına fısıldadı şarkılarını. Bana da arada sırada söyledi işte. Unutmadı ya beni, kızım gibi oldu ya, bana bu yeter de artar. Artık ne bir eksiklik, ne bir fazlalık ya da dış görünüş hiç biri umrumda değil. Kendi düşüncelerim bile doğru değil işin aslını anlayana kadar. Artık biliyorum ki her insan kapalı bir kutu, açmanın en iyi yolu da kalpten geçen koyu sohbetler. Bence diye başladığınız cümleleri, başkasından duyduğunuz şeyleri, hatta gördüğümüz her anı bir kere daha da düşünelim. Belki de aklımızda karalarla kapladığımız kapalı kutuların içinde mutluluğumuz yatıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)