GERÇEĞİN BÜYÜSÜ
İnsan gördüğüne inanır, bu genel bir kural galiba. Kişi bir
insanın daracık zamanlarda söylediği bir cümlesine göre kendi fikirlerinin
hepsini çöpe atabiliyor. Ya da insan ikinci benliğinin söylediği yalanlara
inanıp umutsuzluğa kapılıyor. Böyle kişilerin kendine saygısı yok bence, Olayı aydınlatmak adına her şey ellerindeyken
yalanlar dünyasında kuyruklarını kıstırıp yaşıyorlar. "O öyle dedi.",
"Bence bu böyle." palavralarındansa gerçekliği tercih ederim.
"Sebebi bu." diyebilmeliyim ben. Ve bunu hayatınızın her anında siz
de kullanmalısınız, en küçük detaylarda bile. Biliyorsunuz ki güzellik
ayrıntıda gizlidir ve bilinmezlik insanı boğar. Bir insanın görünüşü de
bilinmezliktir aslında. Kim bilebilir içinde hangi fırtınalar kopuyor? Kim
bilebilir ki hislerini? Bu yüzden artık insanlara bakıp bence ile başlayan
cümleler kurmuyorum. Zor olsa da, ihtimali düşük olsa da, sonu kötü de olsa,
gerçeklik hep iyi kapılar açar insana. Bu nasihatı niye mi veriyorum?
Çünkü ben bu küçük restoranın sahibiyim. Aynı zamanda
aşçısı, garsonu ve temizlikçisiyim de. Tabii ki de bana yardım eden insanlar
var. Bunlardan bir tanesiydi "O" da. Kızım yoktu ama kızım gibi
severdim. Benim sadece çalışanım değil, arkadaşım, dostum, sırdaşım ve belki de
ailemdi. Gece burayı kapattıktan sonra içerdik birlikte. Önümüze sererdik bütün
dertleri, seçip seçip yakardık. Şimdi ise etrafa çekip düzen verip hemen
gidiyorum, yok çünkü gitti. O artık bir yıldız. Benim sayemde olduğunu
söylüyordu ama ben buna pek inanmıyorum. Gittiğine hem üzülüyorum hem de
seviniyorum aslında. Bir şekilde onu cesaretlendirip pamuk gibi sesini
keşfettik birlikte. Bir ömür boyu birlikte olacağı delikanlıyı da buldu. E
zaten başarılı bir sanatçı oldu. Lafı gelmişken sesini ilk ne zaman duyduğumu,
nasıl şarkı söylemeye başladığını anlatmak isterim. Bizim mekanımız biraz küçük
ama sıcacık havası vardır. Çünkü müşterilerimiz yıllardır aynıdır. kimisi
yalnız gelir kimisi arkadaşlarıyla, kimisi çay-muhabbet ikilisini seçerken,
kimisi işten sonra bir çorba tercih ederdi. Genellikle herkes birbirini daha
önce en az bir kere görmüştür. Yine en değerli müşterileri ağırladığımız bir
günün sonunda, mutfakta bulaşıkları toparlıyordu. Ben ise masaları siliyordum.
Bir ara kulağıma bir mırıltı geldi ve inanamadım. İlk başta nereden geldiğini
anlayamadım. Bizim kızdan geldiğini hiç düşünmemiştim, çünkü biraz utangaçtır
ve fazla konuşmaz. O gece onun sesini daha fazla duymak için ısrar ettim ve
içerken onun şarkılarını dinledim. Büyülenmiş gibiydim. Sabahın ilk saatlerine
kadar en güzel aşk şarkılarını söyledi, ben de dinledim. Belki de sandıktan
eskimiş anıları ortaya çıkardığı için, içim bir hoş oldu. Dayanamadım sordum
"Nedir bu şarkıları sana söyleten?". Döktü bütün taşlarını, durmadan
anlattı bana o delikanlıyı. Bizim restorana kısa bir süre önce gelmeye başlamış
ve hep de aynı masaya oturuyormuş. Ben de tabi açılması için onu cesaretlendirdim
ve ona bir mikrofon aldım. Aşkını en iyi yaptığı işle anlatsın diye. Her akşam
söyledi şarkılarını. Adama şarkılar bile yazdı ama adamın dikkatini bile
çekmedi. Bence dikkatini çekmesi için güzelliği yeterliydi ama nedense adam
bakmıyordu ona bir türlü. Bir gün akşam restoranımıza birisi geldi. Kılık
kıyafetinden düzgün ve varlıklı bir insan olduğu anlaşılıyordu. Oturdu bir
masaya, o şarkı söylemeye başlamadan önce. O adamın ilgisini çekmiş olacak ki
bizimkiyle konuşmak istedi ve işten üçümüz konuştuk. Meğer adam müzik
yapımcısıymış ve bizim kızın sesini çok beğenmiş. Gerçek hikayelerden yola
çıkılarak yapılan şarkıları bir albümde toparlamak istiyordu. Bizimki ilk başta
kabul etmedi. Neymiş efendim, ben de yalnız, o da yalnız, birbirimizin ailesi olmuşuz.
Aslında ben de gitmesini istemedim, ama kimsesi yok benden başka, ben de biraz
yaşlıyım, kendine hayat kursun istedim. Sanat dünyasında parlasın istedim. Ve
şimdi gerçekten de başarılı bir şarkıcı, tanınan bir isim. O gittikten sonra,
bahsettiği delikanlı gelmeye devam etti. Bir gün öğle vakti dayanamadım, onu
restoranda tek görünce gittim yanına. Anlattım durumu en ince ayrıntısına
kadar. Ben her şeyi tek nefeste anlatmışken, adam sadece "Biliyorum. Her
şeyi fark ettim." dedi. Şaşkınlığımı bastırmak için sustum. Bu sefer adam
anlatmaya başladı gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp:
- Ben, bana şarkılar söylediğini de, sürekli bana baktığını da
fark ettim. Beni gördü ve beğendi belki, ama ben kendimi bile görmedim ki, onun
güzelliğini göreyim. En azından söyleseydin o öyle birisi değil, yanında olurdu
diyeceksin bunu da biliyorum. Benim buradaki son günlerim maalesef. Ben bir ses
uzmanıyım. Gözler görmeyince de kulaklar iyi oluyor tabi. Burada çalıştığım
şirketten ayrılıp yurt dışında çalışmaya gideceğim, aynı zamanda orada tedavi
olmayı deneyeceğim. Deneyeceğim çünkü gözlerim gibi kalbimde de doğuştan
problemim var. Hayat acımasız, düşene defalarca vuruyor. Bu nedenle uzak durmak
istedim ondan. Aranızdaki bağı da hissettim ve kopmasını istemedim de
denebilir. Tedavi olumlu sonuçlanırsa geri dönecektim, sadece onun güzelliğini
görebilmek için, şarkılarını gözümün içine bakarak söylesin diye. Onu,
görmekten daha çok arzuladım, ama böylesinin daha doğru olacağını düşündüm. Ona
yapabildiğim tek iyilikse albüm yaptırmak oldu. Çalıştığım şirket kırmadı beni.
Şimdi ise bir yıldız. Ben ise sonu belli olmayan bir ses uzmanı. Onu görürsen
sadece selamımı söyle olur mu ağabey?
Hikaye beni o kadar şaşırttı ki, tek kelime dahi edemedim.
Adam gitti sonra. Ben bir kaç gün etkisinden kurtulamadım. Oysa konuşmadan önce
adama kızıyordum bizim kıza bir kere olsun pas vermedi diye. Günlerce
düşündüm, olanları ona anlatmalı mıyım
diye. Ona ulaşmak çok kolay da değil. Sürekli albüm için şarkı yapıyor. Tesadüf
ya, iki üç gün sonra restorana geldi. Bilmeyenler için büyük bir olaydı tabii.
Beni çok mutlu etti. Uzun uzun konuştuk yine.
Bir sıkıntım olduğunu ve dinlemek istediğini söyledi, yok mok desem de
inanmadı ve anlattım hepsini. Baba-kız gibi ağladık saatlerce. Pişmandı
konuşmadığı için, pişmandı kendisini sevmediğini veya beğenmediğini düşündüğü
için. Hele yaptığı iyilik onda da şok etkisi yaratmıştı. Ertesi sabah nerede
olduğunu öğrenip yanına gideceğini, sonu ne olursa olsun onunla olmak
istediğini söyledi. Yaptı da. Tedavi işe yaramamış olsa da sevdiler birbirlerini.
Engelleri yok saydılar. Gözünün içine bakarak şarkılarını söyleyemedi belki,
ama kendi evlerindeki kanepede sadece onun kulağına fısıldadı şarkılarını. Bana
da arada sırada söyledi işte. Unutmadı ya beni, kızım gibi oldu ya, bana bu
yeter de artar. Artık ne bir eksiklik, ne bir fazlalık ya da dış görünüş hiç
biri umrumda değil. Kendi düşüncelerim bile doğru değil işin aslını anlayana
kadar. Artık biliyorum ki her insan kapalı bir kutu, açmanın en iyi yolu da
kalpten geçen koyu sohbetler. Bence diye başladığınız cümleleri, başkasından
duyduğunuz şeyleri, hatta gördüğümüz her anı bir kere daha da düşünelim. Belki
de aklımızda karalarla kapladığımız kapalı kutuların içinde mutluluğumuz
yatıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)