DERYA
Bugün çok açılmadım öyle her zaman ki gibi. Küçüğün yanına
yetecek kadar balığımı tutup geri döndüm. Bağladım Derya'mı karaya. Ne komik
değil mi? Hayatımı benden alan kara parçasına bel bağlıyorum yine. Dalgalar
beni sallarken ya da, rakıdan ben sallanırken yemek yemek kadar güzel bir şey
yok şu küçücük Derya'mda. Yemek yerken bile efkardan sağa sola yuvarlanıyorum
gibi gözüküyor. Hoş, öyle olsa da kimsenin "Bu adam niye böyle?"
diyeceği yok. Bilen bilir beni. Her şeyi kaybettiğimi, Derya'mın gittiğini
bilir. Sana anlatıyorum kabaran deniz, dinlesin beni bütün körfez. İlk ve son
kez... Anlatayım ki vurmasın dalgalar Derya'ma, sıçmasın martılar Derya'mın
tepesine. İnanmayacaksınız ama yıllar öncesinde bir işim vardı, ailem vardı,
dünyalar güzeli Derya'm ve bir de meleğim İrem. Şu kahpe dünyada şansı yaver
giden tek insanoğlunun ben olduğumu düşünürdüm. Sabah kalkarım güneş doğmadan,
ama zaten güneşi odama getirmiş sırma saçlım, ufaklık desen kırlarda açan taze
bahar çiçekleri gibi kokuyor. Sanki en güzel çiçekler, melekler benim evimdeydi.
İş umrumda değildi aslında ama ufaklığın geleceği için işte. Yine de o geçen
zamanı evde değerlendirmek için yalvarırdım yaradana. Akşamlarsa ayrı bir
güzel. Ne yorgunluk kalırdı, ne de dert tasa. Unuttururlardı her şeyi bana,
zamanı bile. Saate bakmayı unuturdum. Onlar sayesinde hayatımdaki her şey iyi
güzelken, sahte bir firma tarafından dolandırıldığımı fark etmedim bile.
Aptallık yaptım. Sadece bu olsa yine iyi. Toparlayamadım ve her şey avucumda su
olup aktı, tutamadım. Sonra sinir stres, dert tasa, iş derken onları unuttum. Unutmakla
kalmayıp hatırladığım zamanlardaysa onlara karşı yabancı bir adam oldum, kötü
davrandım. Yine de destek oldular, ama hata yapmışım hep onlara karşı. İnsan ya
bu, sabır denen bir şey var. Kalmamış Derya'mda, tükenmiş kadıncağız. Bir gün
işten erken çıktım, toplantı toplantı... Nereye kadar? Sıkılmıştım o gün.
Ufaklık okuldan gelmemişti. Derya'mdan ses çıkmıyordu. Yukarı çıkmak için merdivenlere
yöneldiğimdeyse... Görmez olaydım onu öyle. Dünyam başıma yıkıldı. Kelimelerle
nasıl anlatılır bilmem ki. Hepsi benim hatamdı. O an fark ettim. Derya'mın
boynundaki o kalın ip her şeyi fark ettirdi bana. Ama çok şey alıp götürdü de.
Kızım terk etti sonra beni. Nasıl desin ki baba, annesinin ölümüne neden olan
adama. "Yalnızlık nedir?" diye sorsalar, benden yola çıkarak
anlatırdım. Kimseyle konuşamadım, yüzüm yoktu. Kızım gitti. İş zaten bitti. Ben
de bittim. Ne geldiyse başıma, hepsi karada geldi diye ben de denize geçiş
yaptım. Evrime meydan okudum da denebilir aslında. Sahip olduğum her şeyi
kaybetmiş bir şekilde sahile vurdum kendimi. Küçük bi taka, alet edavat, olta,
kıyafet... Hepsi o kadardı. Takamın ismi de
Derya-İrem. Solda Derya, sağda İrem yazıyor. Derya solda çünkü sol yanım
acıyor hep. Acıya acıya, ağlaya ağlaya yaşıyorum işte küçücük ama kocaman yüklü
Derya'mda. Dalgalar, balıklar, rakım, ben ve Zeki Müren... Komik olan ne
biliyor musunuz dalgalar? Ne kadar Derya'mda yaşasam da, yine o kahrolası iple
batası kara parçasına bağlıyorum Derya'mı. Velhasıl kelam yaptıklarım yüzünden
yalnızım. Kimsenin de yardımına ihtiyacım yok, ya da kimsenin arkadaşlığına
ihtiyacım yok. Ben bile kendimi sevmezken nasıl biri beni sevsin. Daha
anlatırdım da, rakım bitti be. Zeki müren söylesin de ben birazcık yatayım. Biri
zaman yolculuğunu bulursa beni uyandırın.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)