17 Temmuz 2014 Perşembe

KANIT

- Nasıl gidiyor bakalım gönül işlerin? Benlik bir durum var mı?
  Altmışlı yaşların başındaki adam ve genç biri için alışılmışın dışında bir dede-torun ilişkileri vardı. Arkadaş, dost, abi-kardeş, baba-oğul vb. tanımların hepsine kıyısından köşesinden girebilecek türdendi. Genç cevap verdi:
- Gitmiyor dede.. Hani böyle kömürün bitmesine doğru alev iyice azalır  sonra bir hafif bir rüzgar eser, turuncu alev kırmızıya dönüp parlar sonra tekrar solar ya, heh işte öyle dede. Zaten uzakta, zaten konuşmuyor, zaten bana hiç yardım etmiyor.. Ne yapacağımı şaşırdım dede. Ona yaklaşıyorum o uzaklaşıyor, ondan uzaklaştığımda ise o bana sanki yaklaşıyormuş gibi geliyor. Bilmiyorum dede’m be.. Ama bak şuna eminim; ondan hoşlandığımı biliyor. Hep bunu yapıyorlar dede. Kendilerine ilgi duyulduğunu hissettikleri zaman yavaş yavaş ustaca uzaklaşıyorlar. Halbuki tam tersi olmalı. Artık aşk diye bir şey olmadığına inanıyorum
- Hah hah hah… Yavaş bakalım çocuğum. Dur hele. Daha gençsin. Bu kadar insanın yaşadığı şey yalan olamaz değil mi?
- Yalan dede, aşk değil başka bir şey o. Aşk mucize. Mucizeler de biteli yüzyıllar oldu.
- Gel bakayım sen benle. Gel gel gel hadi. Sana bunu göstermenin zamanı geldi. Sana bunu vereceğim ama kimseye bahsetmeyeceksin ve kimseye göstermeyeceksin.
- …
 Dede torununu arkasına katıp evin deposuna indi. Yolda bir yandan da konuştu:
- Bunu aslında babana vermem lazımdı ama işte malum.. Allah rahmet eylesin. Eşşek herif bizi yalnız bıraktı gitti. En iyi bildiği şeydi zaten kaçıp gitmek. Neyse neyse şimdi sinirlendirecek yine beni. Ama sen farklısın çocuk, babandan farklısın.
 Geldiler. Yıllardır kilitli olan sandığın kilidi açıldı. İçinden özel şeffaf çerçeve yapılmış yabancı dilde yazılmış sarı bir kağıt çıktı.
- Bu ne sence?
- Hiçbir fikrim yok dede. Ama çok özel bir şey olduğu aşikar.
- Bu İstanbul’un Fethi zamanında Konstantinopolis’te yaşayan bir Bizanslının sevdiği kız için yazdığı mektup çocuk.
- Şaka yapıyorsun!
- Sen benim hiç şaka yaptığımı gördün mü?
- Hayır dede.
- İşte bu mektup benim tarihçi olmamı sağlayan şeydir. Ve aşkın kanıtıdır. Mektuptan anlaşıldığı üzere fetih gerçekleşmeden bir kaç gün önce yazılmış. Ve kızın kapısının önüne koymuş. Ancak kızın okuyup okumadığı hakkında bir bilgim yok. Artık fetihten sonra Türklerin eline mi geçmiş yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Tek bildiğim yüzyıllardır babadan oğla bir emanet gibi verilmiş.
- İnanılmaz, diyebildi genç. Dede mektubun çevirisini yaparak okumaya başladı:
 
     “ Benim matmazelim.. Sizi yıllardır tanıyorum. Siz ise beni köşedeki evde Bayan Katerina’nın oğlu olarak biliyordunuz önceleri. Size kendimi sürekli tanıtma çabası içimde olmam beni karşınızda komik duruma düşürüyor olsa da bundan vazgeçmedim. Ve eğer söylediğiniz yalan değilse siz de benden hoşlanıyorsunuz. Bütün bunlar henüz çok yeni. Fakat şu anki durum bu aşkın daha da büyümesine engel olacağı için bu mektubu kapınıza bırakıyorum. Türkler’in topraklarımıza girmesine artık çok az kaldığını söylüyorlar. Burada ne işleri var matmazelim! Neden benim aşkıma engel oluyorlar.Türkler buraya geldiğinde sonum idam olacaktır. Ama eğer size dokunurlarsa İsa şahidimdir ki onları iki yerde de affetmeyeceğim. Matmazelim.. Beni sevdiğinizi söylerkenki gülüşünüz bu hayattaki tek servetimdir..  Gidiyorum. Sizi bir daha göremeyeceğim.. Size karşı yüzüm yok, bu yüzden de veda edemiyorum. Eğer ölmezsem ve tekrar karşılaşırsak lütfen beni unutmadığınızı söyleyin..
                                                                                    Sadece sizi seven korkak aşığınız "
 
 - Ne düşünüyorsun bakalım?
 - Bir insanın aşk acısının yüzyıllarca elden ele dolaşması çok üzücü bir durum..


------- o -------


 - O zamanlar dedeme ancak bu cümleyi kurabilmiştim. Senle olan konuşmalarımız gibi. Az şey, gerçekten az şey. Şimdi anladın mı?
 - Üzgünüm, senden kaçtığım için çok üzgünüm. Artık yanındayım. Her zaman.

 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)