31 Ocak 2015 Cumartesi

KARIŞIK

Ellerim gördü gittiğini
Gözlerim yokluğunu işitti
Kulaklarıma da sindi kokun
Kafam dalgın, algılarım değişti...
Dokundu tenime adın,
Burnuma geldi tadın
Sağır eden her bakışın
Çınlattı içimi, beni titretti...
Gülümsedim dalgın halime
Kızdım,unutan her saniyeme
Karıştırdım bana ait her şeyi
Bulamadım hislerimi de yerli yerinde...

30 Ocak 2015 Cuma

KARMAN ÇORMAN HAYATLAR

İnce bir çizik bazen
Ya da koskoca yara...

Hoşuna gidenleri yaparken
Önüne serilecek engeller.
Her girişim seni senden uzak tutmaya çalışacak.
Dudaklarını mıhlayacak kızgın demir.
Âmâ’nın gözlerinden evren...
İşte bütün görüşün bu olacak.
İçindeki alev istediği kadar küllensin
İnce bir çizik bazen
Ya da koskoca yara...

Emeklemeden koşabilme hayalin,
Güneşle ıslıklaşan martılar,
Yahut çiçek tarlasına düşen çiğ taneleri,
Sen hepsine inanmışken
İnce bir çizik bazen
Ya da koskoca yara:

Yanıbaşında
Ya da çok...

29 Ocak 2015 Perşembe

KAFEDE OTURAN

Sol ayağım içeri girdi sağ dışarıdayken, sol elim ceketi silkeledi. Sağ ayağım da içeri girdi, ilk temas gerçekleşti saçımı ısıtan klimayla. Sağ elim saçımı düzeltti. “Hoşgeldiniz beyefendi.” Bana dedi.“Tek misiniz yoksa gelecek var mı?” Nasıl yani? Ceketinin üst düğmesi kopacak, dur bir saniye, arkada çalan şarkı ne? Elbette, haklısın, Queen olmalı, You don’t fool me. İki kişilik masa olsun, gelecek.
 On masa, on bir insan, ben dahilim.
 Televizyon açık, birisi bağırıp duruyor, altyazıda işçiler, insanlar ölüyor, son dakikada bağıranın sözleri kırmızı yazılıyor.
 Saat iki, yirmi üç dakika da cilası.
 Sağ elim havada, garson görmüyor. Sabrediyorum, elimin uçlarına kan gitmiyor. Görüyor. “Buyrun efendim.” Menüde gökyüzü yazıyor, özelliği ne? “Kendi üretimimiz olan mavi bir sos efendim.” Gökyüzü bu, mavi olmaz her zaman. Gece siyah olur, yağmurluysa gri olur. Gökyüzü’nü istiyorum, içinde mavi sosunuz olmasın. “Nasıl isterseniz efendim. Yanında içecek bir şey ister misiniz?” Hayır, istemiyorum. Gelince alırım. Karşımda olması gereken gelince.
 İşte geldi. Renksiz gökyüzü. Fena değilmiş.
 Kapı açıldı. Yüzüm gülüyor, bu benim kızım çünkü. Gurur duyuyorum onunla, yanımda olmasından güç alıyorum. Gülümsüyor bana gelirken. Hemen oturdu karşıma.
 Özlem sonrası buluşma ne harika şey.. Elini tutmak, saçlarının kokusunu duymak, hissetmek, güç almak..
 Yüzü düştü, hatta çirkin bir yüz ifadesi takındı birdenbire. Ne oldu birden? “Senin sol arkandaki adam bana bakıp duruyor geldiğimden beri.” Bir anda dönüp baktığımda bana bakıyordu. Uzun süre göz göze kaldık. Kafamı çevirdim. Hala bakarsa söyle. “Hala bakıyor.”
 Sen kime baktığını sanıyorsun ha! Nasıl adamsın lan sen yanında erkek olan kıza bakıyorsun! Dön önüne, tatsızlık çıkmasın anladın mı, dön önüne! Bize bakıp bakıp ne yazıp duruyorsun sen lan sürekli, sana diyorum lan! Al kalemini kağıdını s… git lan burdan! Elimi uzatıyorum, ver lan bana kağı
 

Kalemimi aldım, kağıdımı bıraktım ona. Başlıksız ve bitişi olmayan bir öykü oldu bu sefer, hem de onda kaldı. Hesabımı ödedim. Kapüşonumu taktım. Çıkarken klima saçımı bozmadı onunkini bozduğu gibi.
 

27 Ocak 2015 Salı

SORAN OLURSA

Kol saatimin benden cılız çubukları zamanı kırk yararken ince rüzgar uzun ve kirli saçlarımın arasından geçip nazikçe okşuyor sıkıntıdan kazıyarak yara yaptığım kafa derimi. Ferahlıyor bir derece de olsa. Elimi alnımdan ense köküme kadar gezdiriyorum. Gökyüzüyle göz yaşlarımın tatlandırdığı denizin kavuştuğu o sıcak renge bakıyorum. Zaman duruyor o anda. Zihnimden saatler günler akıp giderken kahrolası cılız çubuklar atmıyor. Derin bir sessizlik. Sadece kalbimin ritmi kulaklarımda. Korkup arabama dönüyorum. Camı biraz aralayıp radyoyu açtım. Titrek ellerle montumun cebinden bir sigara ödünç alıp yaktım. Soran olursa duman olursa gözümü yaktı, arabaya gelirken düştüm falan. Kim bilecek ki gülü seven bülbüle dikenlerin battığını?

26 Ocak 2015 Pazartesi

Bir Cümle

Çok uzaklardayım denizden
Ama işte tam karşımda
Güneşin yeryüzüne düşen bir parçası
Güzel ve keskin kokulu
Deniz her daim yanı başında
İzmir gibi mesela
Güler yüzlü, sıcakkanlı
Ankara’nın tüm insanlarına inat.
Gülerken gözleri parıldayan
Ya da gözlerinin içindeki o çocuk
Her zaman gülen…
Yüzünde deniz saklı
Ya da İzmir’imin daha önce geçmediğim
Adını duymadığım
Denizin huzuru kaldırımlarına işlemiş
Bir sokağı…
Konuşmasında dalga ve martıların sesi gizli…
Bu yaşaması zor olan şehirde
Yüzümü güldüren,
Kalbimin ritmini kaçıran…
Göz gözü görmese de etkilendiğim
Ve sonsuza kadar söyleyebileceğim
Bir cümle:…
                ***
Ama önce
Sakla beni…



25 Ocak 2015 Pazar

ZAMANLA...

Konuştuğun duvarlar mı oldu?
Taş bir plak mı çalıyor fonda?
Ellerin semada, gözlerin yolda..
Sarmış etrafını, yalnızlık korkusu

Yılmazsın artık beklemekten,
Sitem eder,gücenirsin kendince..
Ama her şeyi unutursun gelince,
Geçer hepsi, sarılınca yürekten..

Anlamazsın nasıl geçmiş bu zaman,
Hislenirsin, hep anarsın geçmişi..
Unutmazsın ne var ne yok yaşanan,
Titreyen ellerin kurular gözlerini...

Yargılarsın kendini,içindeki mahkemede,
Sorgularsın benliğini  ince ince kafandan...
Özlersin iyi kötü herkesi, aklın eskide.
Hızlı geçti diye hesap sorarsın zamandan,
Ayrı düşmek istemezsin,belki de hiç doyamadan...





23 Ocak 2015 Cuma

İNSANSAL DÖNÜŞÜM

İnsanlık bir adım daha yaklaşırken yarınına, üzerinde yürüdüğü her zemin ona aynen itiyor enerjisini. Uzuvların temas ettiği her an’da aslında verdiği gücü geri alarak hareket ediyor. Yorgunum diyen her canlı geri gelen enerjisini kabul etmemesinden… Onlar bu gücü geri alamadıkça başkalarına geçiyor ve kaybedenler sadece “Şaşıyorum senin enerjine yaaa bitmek bilmiyor” diyebiliyor. Halbuki enerji yok olamaz, yoktan var edilemez. Döngü içerisindedir ve sen yorgunum diyorsan zaten kendini bu döngüye hiç almamışsın demektir. İstediğin kadar özen sen diğerlerine. Önce kendini kabul etmelisin vücudundan içeri, inanıp verdiğini geri alabileceğini bilmelisin. Hayatta hiçbir şey yok olmaz, sadece dönüşür. Öfke kine, acıma şefkate, naaşlar toprağa… bu dönüşümün parçası değilsen eğer, kısırsın. Senin duyguların, iç enerjin yok, seni saran aura yalnızca kılıf. Senden çıkacak spermler çevrendeki yumurtalara ulaşamadan… puff! Nerede sevgi, nerede canlılık?

21 Ocak 2015 Çarşamba

GÖKYÜZÜ ZIMPARASI

Gökyüzü gecesi,
mutlu olmak inancı adı altında koşar adım giderken
iki ileri bir geri,
her gece seni düşündüm
aptal insanların aptal gülüşleri gibiydi suratım uyurken.
senin gibisini görmemiştim derler şiir sokaktalarda
şimdi düşünüyorum, sen gibisini görmemiş miydim gerçekten?
ama,
ama aynadaki?
gözlerinle gözlerim Asaf paradoksuna dönüyordu
ha senin gözün ha benim gözümdü;
iki gözde de aynı curcuna, aynı çocuk şımarıklıkları.
evrenin her saniye genişlemesine inat ben sana her saniye yaklaştım
her saniye ben, sen oldum, bu kendi evrenimde



Zımpara gecesi,
bozacıların sesi gelmiyor sokaklardan artık
senin de sesin gelmiyor bana
gözlerin vardı, o anı hiç unutmadım demiştim.
unuttum
beynim yorgun düştü hatırlamaya çalışmaktan, ben de unuttum.
belki de unuttum diye şimdi bu haldeyim,
boynu kısa kalmış da en taze yaprakları yiyememiş zürafa gibi.
Uzamaya çalışıyorum.
Gökyüzü zımparası,
kar yağıyor, kar küremeler kocaman sesleriyle kepçe dolusu kar toplarken
içim içimden gidiyor, uçurum sesiyle kalbimden seni toplarken.









20 Ocak 2015 Salı

YALNIZLAR BANKINDAN SELAMLAR

Rakı içmenin bir adabı vardır. Bir kiminle içtiğini bileceksin, bir de kime.

Oturdum soğuk bankımın sol köşesine, yüreğimin yükünü dengelesin diye. Ya da gönül mezarlığında yatan yaşayan ölülerin ruhları için yer ayırdım. E kiminle içiyorsun dersen yaramla karşılıklı sek atıyoruz. Hayatta gerçek olduğuna inandığım yegane varlığımla. Sağ ayağım bile sol kardeşine güvenmezken , acaba ardımda mı, önümde mi, benimle mi diye merak ederken, beni ağır aksak yürütürken ben nasıl sorabilirim kadehimi tokuşturacağım kimim var diye? Bana eşlik edecek bir iki müziğe bile gerek yok , ses tellerim ince ince ağlamaklı sızlarken. Gözlerim takıldı bir ara uzaklara. İstanbul panoraması bir başka güzelmiş dolu gözlerle. Işıklar göz alıyor senin gibi. Anason yar gibi kokuyor. İstanbul'un taşı toprağı altın diyenlere inadım ve gözlerimdeki suskun haykırışım, taşı toprağı aşk. Yumuşak ve narin okşuyor ellerin gibi, sırtımı sıvazlayan rüzgar. Üşütüyor inan ama söndürmüyor da yanan içimi. Ayağım karıncalanıyor, köprüsü sallanıyor zihnimde, gönlümün kalabalık odaları ıssızlaşıyor. Bana düşense son yudumu alıp, ceketimin ensesini yukarıya kaldırıp evime doğru yalpalayarak yürümek. Size iyi geceler ya da iyi günler.

19 Ocak 2015 Pazartesi

OYUN

Birini sevdim bugün...
Kaçamak gözleri vardı.
Birbirimize bakıyorduk sürekli,
Hiç göz göze gelmeden...
Aynı sokağın çocuklarıydık...
Ama hep farklı oyunlar oynardık.
Ben yerden yüksek oynuyordum
O ise bulunduğum kaldırıma park etmiş arabanın arkasında saklanıyordu.
Az ötede bir grup sağır
Körebe oynuyordu.
Körebe dokundu bana,
Ama ben körebe olmak istemiyordum.
Yerden yüksekte
Seni sobelemek istiyordum...
Göz göze gelemedik oyun devam etti...