10 Nisan 2014 Perşembe

SANI

                                                                                            Baka kalırım giden geminin ardından;
                                                                                            Atamam kendimi denize, dünya güzel;
                                                                                            Serde erkeklik var, ağlayamam.
                                                                                                                            Orhan Veli Kanık



  Deniz kenarında yürüyorduk. Uzun zaman geçmişti görüşüp dertleşmeyeli. İkimizin durumu birbirine benziyordu. Onun da kalbinde bir kız vardı ve o kızın kalbinde başka biri. Benim de kalbimde bir kız vardı ve muhtemelen o kızın da kalbinde başka biri.
   Geldik oturduk bir masaya. A. karşıma oturdu, solumda deniz vardı. Sağ çaprazımda birinin elinde nargile olan iki adam ve deniz kenarında çiçek satan, fal bakan kadınlar olduğunu düşündüğüm iki kişi vardı. Siyaset konuşuyorlardı, ilgimi çekmedi. İki masa arkada tek başına oturan bir kız, sırtı dönük...
   "Hayır!" dedim birdenbire. "Tamam dünya küçük derler de bu kadar küçük olamaz!" A. ne olduğunu sordu. "Arkana bak." dedim. Baktı: "Yok abi yok, hayır o değil." dedi. Kimden bahsettiğimi söylemeden hayır o değil demesi onun olduğunun kanıtı değil miydi..? Bir daha baktı arkasına "Yok artık!"
   İlk gördüğüm zamanlardaki gibi kalbim çıkacaktı yerinden. Sevindim mi? Üzüldüm mü? Belki de korktum. Eğer arkasına dönüp beni görürse ne diyecektim? Onu unutamadığımı da söyleyecek miydim? Ya bakmazsa? Hayır, yanına gidemezdim. Özlemişim onu, hem de çok. Belki de kalbindeki kişiyi unuttu. Görüşmeyeli üç ay geçti, belli olmaz hani. Ona aşık olduğumu söylediğimde veya tanıştığımız bir buçuk sene boyunca bana hiç sevgilisinden bahsetmemişti. İçimde yeniden umudun biriktiğini gördüm.
  Kulağım A.'da gözüm o kızda. "Olum bakmasana kıza öyle dik dik." Dinleyen kim, yine bir kötü oldum.
  Hafiften boynunu denize çevirdi. Burnu! Tamam işte, kesin oydu. Lütfen o olsun! Tekrar kafasını masaya çevirdi bir yudum çay aldı. Saçları düz, siyah ve başının tam ortasından ayrılmış sağa ve sola atılmıştı. Neredeyse beline kadar geliyordu. Boynu aynen öyle zarifti. Sırtı küçücüktü, belki iki karış. Siyah giymişti. O da hep siyah giymez miydi zaten? Sırtının üst kısmında ensesinin hemen altında leke gibi bir şey vardı. Tam çıkaramadım. Bilekleri ve kolları... Evet, aynen onundu. Gözleri! Denize dönüp baktığında bir kaç kez gördüm.Döndüm A.'ya ne diyeceğimi bilemeden:
    "Kesin C."
    "Emin misin?"
    "Evet."
    "Gidecek misin yanına?"
    "Gidemem.."
  Sanıyorum bir beş dakika geçti. İşte orada o an bir şey oldu, ona hiç yakıştıramadığım bir şey. Açtı çantasını sigara yaktı. Sanki o an beni bir kez daha yaktı. Nasıl yapabilir böyle saçma bir şeyi! Yaşı daha genç. Niye uzun yaşamak varken böyle bir şey? Ama bir dakika o sigara içmiyordu ki. Hem, hem daha yüzünü gör-görmemiştim. Tam olarak görmemiştim. Olamaz mı?
  Garip bir şekilde tüm düşüncelerim terse döndü. O olamazdı, o olmamalıydı. Tamam beni sevmedin, o kadar çabalamama rağmen beni sevmedin. Ya hayallerim? Keşke yıkmasaydın. Orada melektin sen. Kusurların olamazdı orada.
  A. girdi söze yine: "O değil, o değil. Sigara içmiyordu o!" "Evet, o olamazdı.."
  İşte kalkıyor masadan. Lütfen o olmasın. Bir kez dönsün bana yüzünü rahatlayayım onun olmadığını görünce. Gitti parayı verdi ve evet işte döndü yüzünü.
  Değildi. Orada oturan kız C. değildi. Tekrar sırtını döndü uzaklaştı.
Derin bir nefes aldım. Yüzümde tebessüm; uçan martıların havada kaptığı simit coşkusunda...
 



0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)