11 Aralık 2014 Perşembe

GECESİZ KÖYÜN MASALCISI ~~ (1 / 5 - Magiaz)

   Magiaz..
   Burası tarihin ne bilinen yazılı sayfalarında vardır ne de gelecekte yazılacak bilinmeyen gizli ve karanlık sayfalarında. Magiaz tarihin ‘şimdi’ yavaş yavaş ve özenerek yazdığı ama kendisinden başka kimsenin bilmediği bir harabe, kimsenin duymadığı dinlerin Tanrıları tarafından terk edilmiş bir kent...
    Tanrılar terk etti dedim, biraz açalım soru işareti kalmasın. Zamanın bir yılda bin yıl aktığı tarihlerde buradaki insanlar o kadar kendilerini kaybetmişlerdi ki; bunları ne gerçek zamanda yaşamış ilkel insanlar ne de kendilerini herkesten üstün gören son tarihin insanları hayal edebilir. Kin duyan insana sevgi ile bakılır; insan öldüren, çocuğuna fiske vurmamış baba yerine konulur olmuştu. Aşkın adı nefretler içinde son bulmuş, adeta yerin en dibine gömülmüştü. İnsanlar böyle bir vaziyette olunca Tanrılar,  soğukkanlılıkla burayı terk etmiştir. Ve iki kişiye diğer insanlardan farklı olarak birer yetki veya daha doğru bir şekilde söylemek gerekirse özellik verdiler. Ve insanlara son bir ceza olarak geceyi alıp gitmişlerdir. Geri gelip gelmeyecekleri bilinmez.
   Peki kimdir bu iki kişi? Astarte ve Saga.
   Astarte’yi anlatmalı önce. Astarte az önce bahsettiğim hayal edilemez yıllarda değişik bir saygı duyulan kızdı. Güçlüydü, en kuvvetli erkeklerle başa çıkıp onları yere serebiliyordu. Güzeldi, siyah saçları ve siyah gözleriyle kendisine hayran olmayan yoktu. Kötü müydü peki? Ondan daha kötü olanlar da vardı. Peki iyi miydi? Evet, o hayal edilemez yıllar düşünülünce pek çok insandan da iyi biriydi. Tanrıların ona bir özellik verip gitmesiyle tutulamaz bir güç olacaktı. Özelliği ne miydi? “İnsanların zihnini okumak..”
  Saga’ya gelince… Saga doğmadan yeterli yıllar önce Astarte vardı. Bu yüzden Saga ile Astarte arasındaki güç çekişmesi çok sonra başlayacaktı. Saga Astarte’nin tam aksine cılızdı. Güçsüzdü. İnsanlar Saga’yı bilmiyordu ama. Bilinseydi Astarte’den daha güzel bir kız olacağını kimse inkar edemezdi. Tanrıların Sagaya verdiği özellik başta garipsenecek bir şeydi ve Saga henüz bunun bilincinde değildi: “İnsanların rüyalarına şekil vermek.”
  
-------- o ---------


    Tanrılar’ın gidişi olabilecek en kötü şeydi Magiaz için. Zaten harabe olan şehir, gecelerin de artık son bulmasıyla son günlerini yaşıyordu. Sürekli tepede olan güneş suları kurutuyor, yiyecekleri kavuruyor, ölülerin - her gün o kadar çok insan ölüyordu ki kimse mezar kazmaya gerek duymuyordu - kokmasıyla ve insanların uyuyamaz olmasıyla hepsi ölmeyi istiyordu. Ancak bu istekleri gerçekleşmiyordu çünkü Tanrılar gitmişti!
   Sekiz insan hariç diğerleri bir karar aldılar: “Madem ölemiyoruz, o zaman acımızı azaltalım diyerek hepsi Magiaz’ın en çılgın nehrine atlayıp sürüklenip gittiler. Geride Saga, Astarte, diğer altı kişi; sıcaklık, kuraklık ve koku kalmıştı.


---------------------------------------------


                           DEVAMI PAZAR GÜNÜ…
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)