3 Ağustos 2014 Pazar

'GÜN'ÜN YOLCULUĞU

   Güneş vedaya hazırlanıyordu.Bir akşam üstü daldı uzaklara genç kız,elindeki kahve fincanının soğumasına aldırmayarak. Caddeleri hala yakıyordu güneşin kızgın bakışları; fakat balkonunun köşesi öyle esiyordu ki,saçları dans ederek gözlerine,burnuna,ağzına gösteri yapıyordu adeta.
    Kırılmıştı evet, mecburen biraz kırmıştı da. Geçmişte yaşananlar geride kalıyordu,ama bazıları geçmiyordu. Yani geride kalması, geçmiş olması anlamına gelmiyordu. Anılar yaşlanmayacaktı asla, yaş alacaktı. Yaş alıp yerini daha da sağlamlaştıracaktı hatta. Belki küçük bir gülümseme, belki bir buse, belki de sımsıcak bir gözyaşının damlasını hissedecekti ensesinde ürpererek. Aniden titreyecekti soğuktan, ya da birden sıcak basacaktı bedenini. İleride anımsarken yaş alan her şeyi, ne hissedecekti tam olarak kestiremiyordu. Kırgınlığı geçecek miydi? Peki ya kırmışlığı? Yine karışmıştı kafası, derin bir nefes alırken dudaklarına götürdü hafif soğuyan fincanını da. O da mı kırılmıştı içmediği için, bu yüzden miydi soğukluğu? Sahi kırılanlar,kırılan her şey soğuk mu olurdu? O zaman onun bakışlarının sıcaklığı nedendi? Neden son kez baktığında içini ısıtmıştı genç kızın o bir çift çakmak? Belki de bu da kırılmanın bir parçasıydı. Böylece canını acıtmak istemişti belki de genç kızın.Hayır, değildi.Bunu yapmazdı, asla yapmak istemezdi, bundan emindi. O zaman böyle olma sebebi neydi? 'İstemeden kırmak' lügatlarında ilk sırayı almıştı; ama var mıydı gerçekten öyle bir şey?
   Bu sorulara cevap aramak işini zorlaştırıyordu,olmuştu artık...Masaya bıraktı elindeki fincanını. Tekrar gökyüzüne baktığında iyice toparlanmış gitmeye hazır bir gün vardı. Ne çabuk geliyor, ne çabuk gidiyordu gün.Tıpkı...Kafasını iki yana salladı, yine onun ortak bir tarafını bulmuştu herhangi bir şeyle. Son zamanlarda elinde olmadan sürekli yapıyordu bunu. Ama kendini de alamıyordu düşünmekten. Mesela bulutlar..Her gün hiç bıkmadan gidip tekrar gelişine hazırlanıyordu günün. Unutmak için bile fırsatı yoktu. Bu yüzden ağlıyordu bazen, kim bilir..Kırgınlığı geçmese de kızgınlığı geçiyordu bulutların.Yeniden aynı tazelikle karşılamasından belliydi bu, hep bir önceki gün vedalaşmasına rağmen.
  Kendisine benzetti bulutları da...Her gün aynı düşüncelerle vedalaşıp,tekrar karşılıyordu onları. Ama rahatsız da değildi,arada yağmur da yağmasına rağmen alışkındı bu duruma artık.Aynı onlar gibi kızgınlığı geçmişti artık çünkü,huzurluydu, daha da olacaktı, biliyordu. Hepsi 'huzur' istemelerindendi çünkü. Huzurlanmalıydılar. Bu huzur nasıl işleyecekti gelecek zamanda, bilemezlerdi, bilinmezdi. Ama şuan tek yolu buydu. Geriye yaslandı genç kız. Farkında olmadan karalamıştı yine bir şeyler. Kalkıp diğerlerinin arasına koydu. Sonra  kalan soğumuş kahveyi döküp, yıkadı fincanını. Tekrar çıkıp oturdu balkona. Gitmişti artık güneş. Karanlık çökmüştü gökyüzüne. Hafif bir gülümsedi, bir esintiyle aynı anda. Ve sonra düşündü yine, mırıldandı aklındaki cümleleri..."Unutmadı bulutlar, unutmayacak." Evet, her şeye rağmen huzurla hep anımsayacaktı bulutlar..Genç kız...

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)