22 Mayıs 2014 Perşembe

ARDIÇ KUŞU

    Akşamüstünün getirdiği serin havanın mayhoşluğuna kapılmış, anıların huzuru içinde, adeta rüzgarla dans eden iki kuş gibi mutluydular. Konuşmaları sohbetin başındaki dağınıklıktan çok uzaktaydı. Artık sırayla ve sakin konuşup birbirlerini dinleyeceklerdi. Ya da birbirlerine öyle hissettiriyorlardı. Uzun kahkahaların atıldığı geçmişin elinden alınan son anı da dinlenilmişti. Uzun bir sessizliğe ihtiyaç duydular. Bu sessizlik arasında önlerindeki, baharın taze meyvelerini keyifle yiyorlardı. Hatta yazın ilk karpuzu bile vardı. Daha vakti var gibisinden birkaç cümle duyuldu. Kısa süreli daha bir sessizliğin ardından küçük bir komşunun sesi duyuldu. Ardıç kuşu! İkisi de gülümsedi. Balkondaki küçük yuvasından sıkılıp şu an sessizlik olsa da az önceki kahkahaların yarattığı güzel etkiyi sezip gelmiş olmalıydı. Ardıç kuşu C. ye baktı. Galiba onun konuşmasını istiyordu. Kendine has şakımasını sürdürüp sustu. C:
  - Yaralı halde bulmuştum bu güzelliği, iyileştirdim. Birbirimize yoldaşız şimdi,dedi.
  - Vayy, çok iyi yapmışsın, dedi.
  - Hatırlıyor musun bundan beş sene öncesini?
  - Neyi hatırlatacağına bağlı, dedi ve ikisi de biraz gülümsedi.
  - İlk aşık olduğum zamanları. Sana her gün dert yandığım günleri..
  - Hatırlamam mı be kardeşim. Ben de sana dert yanıyordum.
C. kafasını salladı: “O zamanlar kağıda karalamıştım bir şeyler. Geçen gün cüzdanımda onu buldum. Aklımdan tamamen uçup gitmiş. Aklıma geldi o günkü günler.” D.:” E oku madem de dinleyip hatırlayalım.”
   - “Yaşamak için derin bir nefes alırsın, tutarsın onu içinde; çok yukarıdan atlarsın suyun içine. Beklersin beklersin… Bir süre sonra yaşamak için aldığın nefes ciğerlerini bastırır, kalbini sıkıştırır. Vermek istersin. Ama veremezsin. Yukarı da çıkamazsın, çok derine batmışsındır. Umutların bitmek üzeredir karanlık sularda, çırpınırsın ama boşuna. Su seni yukarı çıkarmak istemeze, güneş seni ısıtmak istemezse ne gelir elden boğulmaktan başka..? Ya da tutarsın nefesini. Tam atlayacakken arkandan bir ses gelir: “Dur!” Dönüp bakarsın arkana. Görürsün onun parlayan yüzünü. Gelmiştir yanına beklediğin, sevdiğin.. Koşarsın yanına, vermeyi unutup da içinde sakladığın nefesinle. Sarılırsın… Tam boğulmak üzereyken kulağına fısıldarsın o nefesle: “Seni seviyorum…” Rahatlarsın. Yaşamaya devam edeceksindir. Hem de aldığın her yeni nefeste onun saçlarının kokusu ile…”
   - Hatı…
 Ardıç kuşu müthiş bir neşeyle ötmeye başladı tekrar. D. sözünü kesen bu güzel kuşa şöyle ters ters  baktı şakasına. Sonra döndü C. ye baktı. Gülümsediler. Son on yılın bütün yüklerini birbirlerine anlatıp, beraber ayakta kalmışlardı. Birbirlerinin can dostuydular.
  Ardıç kuşu sustu, D. sözünü tamamlamak için başladı söze:  
 - Hatırlayamadım be kardeşim.. Ama o zamanki komik durumumuz gün gibi aklımda.
 - O gün zordu ama. Şimdi büyüdük de komik oldu. Hem ondan sonra tekrar aşık olduk, şimdi ikimizin de yanında dünyanın en güzel iki insanı var?
 - O zamanlar nereden bilebilirdik ki? dedi D.  “Peki sen bunu hatırlıyor musun? Ben derdim ki hep zamana bırakmak lazım, sense tam tersine mücadele etmeyi seçtin. Sen sürekli kafana taktın, üzüldün; bense hiç oralı olmadım, yaşamama baktım..”
- Sonuç bu işte, dedi güldü. Devam etti: “Kim haklı çıktı o zaman? Kader senin karşına çıkardı, kazandın; ben iki sene mücadele ettim kazandım.”
- Bilmiyorum kardeşim. Belki de karşıdaki güzel kuşun dedikleri doğrudur.. Kim bilir ne diyor?
 Ardıç kuşuna söz hakkı doğmuştu. Bu fırsatı kaçırmadı ve başladı yine ötmeye.. Sözünü bitirince karpuza küçük gagasını soktu, biraz suyundan içti bir de karpuzun çekirdeğini attı ağzına ve yuvasına döndü..

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumunuzu yazın gönderin, hakaret içermediği takdirde en kısa sürede yayınlayacağız. Anlayışınız için teşekkürler :)